15 Haziran 2010 Salı

Kitap - Tanrılar Okulu - Stefano De Anna

Sakin bir tatil dönüşü kafamı dinlemiş, ruhumu dinlendirmiş ve kendimi okuduklarımla beslemiş bir vaziyette işime geri döndüm. Bir öneki mailimde de bahsettiğim gibi okuyorum, okuduklarımdan esinlenerek besleniyorum, yazıyorum ve sizlerle paylaşıyorum.

Bu arada düşünmeden de edemiyorum. Acaba beni okuyan birileri var mı??? Orda kimse var mıııı?? Diye seslenmek istiyorum :=) Neyse okunsa da okunmasa da ben yazmaya devam edeceğim...

Zero Limit inanılmaz güzel ve enteresan bir kitaptı. Doğruluk payı var mı bilmiyorum ama öğretileri aklıma geldikçe uygulamaya çalışıyorum. Herkese okumasını tavsiye ederim.

Şu anda okuduğum kitap Tanrılar Okulu. Okurken çok zorlandığım hatta bazı sayfaları gerçekten abartmıyorum belki de ben salağım ama 2 - 3 kere okuyup da ancak idrak ettiğim oluyor. Kitap anlaşıldığı üzere henüz bitmiş değil ama yarısına geldim. Yazanlardan esinlendiğim kadarı ile sizlerle düşüncelerimi ve keşiflerimi paylaşmak istedim.

Bu kitap bende çok derin bir etki yarattı. O kadar çok kendimi, davranışlarımı, davranışlarım sonucunda etrafımda meydana gelen olayları ve hayatı sorgularken buldum ki kendimi. Şunu baştan belirtmeliyim ki üstte görülen resimdeki bir sessizliğe ihtiyacınız olacak bu kitabı okurken ve ben kendime bu ortamı yarattım. Yarattım ve kendi düşüncelerimi duymam için gereken sessizliği sağladım. İşte sonuçları aşağıda :=)

--------------------------------------------------------------------------------

İnsan kalabalığından uzaklaş, sana empoze edilen görüntülerden, düşüncelerden, senin sandığın hayallerden, yapay dünyadan uzaklaş. Kendi içine dön. Kendi dünyanı yarat ve ihmal ettiğin asıl hayallerini besle. Kendi cümlelerini kur, kendi öğretilerini yaz. Vizyonunu geliştir. Yazdıkların, dilinden dökülenler izlediğin dizi cümlelerinden ibaret olmasın. Sağdan soldan duyduğun, türetilmiş kelimeler, deyimler yerine kendi deneyimlerinden yenilerini türet.

Sana dayatılan hayatı yaşamaktan vazgeç. Kendi hislerini yeniden keşfet. Herkesin büyüttüğü sorunlar sen kendini özgürleştirdikçe küçük gelecek gözüne.

Güzel filmler izliyor, güzel kitaplar okuyoruz. Bunların sonucunda bize ilham veren yazıları ya da görüntüleri anlık da olsa benimsiyoruz. Kitap biter, film biter ve bir çoğumuz o anlık aldığımız dersi ya da ilhamı gün sonunda unutur ya da bir süre uygulayıp dışarda bizi çekiştiren o büyülü, renkli yaşamın kollarına döneriz yeniden. Bir kısır döngü gibi çektiğimiz içsel sıkıntılar yeniden hayatımızı mesken edinir ve benliğimizi ele geçirir. Bu kimi zaman engel olamadığımız iradesizliğimizin verdiği suçluluk hissi ya da başkalarına verilen gereksiz tavizlerin bedenlenip içimizde baskı yaratan gölgeleri, kendi kendimize verdiğimiz sözlerin boşverciliği olarak çıkar karşımıza. İç sıkıntıları, nedensiz endişeler, alınan kimyasal ilaçlar, aşındırılan ama çare bulunamayan terapist kapıları sımsıkı kucaklar yeniden bizi.Güveni, mutluluğu, huzuru, çareyi, cevapları hep bir ümitle dışarda arar dururuz. Oysa ki yegane ilaç içerde, bizde saklıdır.

Bende hayatımda bir çok üzüntü ve kayıp yaşadım. Yerine asla konulamaz kayıplar, geri gelmeyen günler hala baş ucumda her gece. Ama onlara sarılıp uyumaktansa varlıklarını yakında tutup aynı zamanda mesafeyi de kollamayı seçiyorum. Bu tıpkı düşmanını sev ve dostundan daha yakında tut gibi bir örnektir. Üzüntülerimden feyz alıp bugünüme bakıyorum. Bu raddeye gelmem elbette kolay olmadı. Sonsuzluğa uğurladığım çok sevdiğim bir kişinin kaybının üstesinden gelmek kolay değil ama üzüntünün içinde boğulup yitilmek de çare değildi. Kafamı duvarlara vura vura bunu anladım. Sanmayın ki toz pembe bir hayatın içinden çıkıyor bu yazılar. Tamamen burada yaşanmışlık var... Anladım ki herşey içimde. Ben kendi bütünlüğümü bulduktan sonra iç huzur ve kendine güven panzehirleri direk ortaya çıktı ve sorduğum bütün sorulara yanıt evrenden bana geldi. Hastalıklar, başarısızlıklar, bütün ''KÖTÜ'' diye adlandırdığım olaylar ben hayata farklı bir pencereden de bakabildikçe azaldılar ya da belki küçüldüler. Eskisi kadar önemli olmamaya başladılar. Benden beslenemez oldular.

Yaşamın ''KÖTÜ'' diye adlandırdığım yönlerinin ben bakış açımı, inanışlarımı, kararlarımı değiştirdikçe değiştiğini gördüm. Kendimi sürekli KURBAN olarak görmemin ve kendime acımanın faydasız olduğunu idrak ederek yıllar süren uykumdan uyandım.

Nacizane tavsiyem; uykumuzdan uyanmamız, farkındalığımızı arttırmamız ve dünyada olan herşeyin ''BİZ'' olduğunu anlamamız. Düşüncemizi denetlememizin önemini de buraya bağlayacağım.

Dünya ilk oluştuğu andan itibaren ''İYİ'' - ''KÖTÜ'', ''+'', ''-'' kutup gibi birbirine zıt tertimlerin varlıkları biliniyor ve kabul ediliyor. İnanılışa göre kötü, negatif düşünce kötüyü besliyor ve daha büyük sorunları beraberinde getiriyor. İyilik de aynı şekilde iyiliği kendisine çekiyor. ''Sen neysen Dünya da O'' diyor Tanrılar Okulu adlı kitapta. Düşünceyi denetlemek de bu sebeple önemli. Sen iyi düşün iyilik de seni bulsun. Hangi düşünceyi beslersen o seni bulur.

Kabul ediyorum ve Dünyanın şu anki akışında bunun ne kadar zor olduğu farkındayım. Bu egzersizi yaparken gerçekten bende çok acı çekiyorum. Kendimi 1,60 boyunda 140 kg iken çok ani ve sıkı bir diyete girmiş gibi hissediyorum bu çalışmaları yaparken ama aynı zamanda faydasını da görüyorum. Zihnimde kendime görsel bir vizyon yarattım. Bu vizyonda ne zaman negatif, olumsuz, ağlamaklı bir şey düşünsem hemen bir cımbız yardımı ile onu alıp atıyorum kafamdan ve yerine tersini, iyisini koyuyorum. İnsanın en iyi yaptığı şey kendisine yalan söylemektir yaptığımız berbat şeyler için bile rahatlıkla kendimizi haklı çıkaracak 1000 tane bahane buluruz. Ama bu sefer bu egzersizden caymak için lütfen bahane bulmayalım, lütfen hiç olmazsa bir kere deneyelim ne kaybederiz ki?

Aslında insan ırkı çok gelişmiş medeniyetlerin içinden geliyor. İsteyen herkes imkansız gibi görünen herşeyi yapabilir. Günümüzde hastalıkları uzaktan düşünce gücüyle iyileştiren, astral seyehatler yapan, auraları okuyabilen ve hastalıkları uzaktan teşhis edebilen ve bunun gibi şu anda yazmaya üşendiğim binlerce yeteneğini kullanabilen kişi var. İstesek ve önyargılarımızdan kurtulabilsek hepsini yapabiliriz. Herşeyin panzehiri içimizde saklı ancak henüz daha kullanmayı keşfedemedik. Henüz tam uygulayamıyor olmak bunları yapamayacağımız anlamına gelmiyor. Gerçekten istekli isek yapabileceğimize inanarak çalışmalıyız..

Biz Dünyamızı ve kendimizi saflaştırmak için ruhumuzu arındırmalıyız. Unutmayalım biz neysek dünya da o dur. Mutluluk da mutsuzluk da bulaşıcıdır. Siz hangisini bulaştırmayı ya da size bulaşmasını tercih edersiniz?

Umarım okuyanlar bu yazıdan keyif alır... Ve bitirdikleri an onlar için yeni bir başlangıcın ilk saniyeleri olur...

Sevgiler...


Hiç yorum yok: